Mustafa Muharrem
sarışın uyku
Ben ağacın
kendini ağaç sanmasından ibaretim : Bu,
kaplumbağalarla
üzümlerin mutsuzluğundan bir tehlike bana .
Bu tenha karmaşada –tuhaf-
pörsüyorum kuledeki saat geçerken gözlerini zifiri bir oyalama ve dişi bir ısrarla
hırkama ters düşüyor dünya şakaklarıma
şer gösteriyor beni
mevsimlerden başka günah işlememiş saçlarıma .
Umursamam da linç edileyim diye verilsem elmanın nefsani dansı veya çınlayan taylara .
Ama bir kuğunun boynu yoktur yağmurda senin ellerin, senin gidişin kadar kesin bu tüylerime sorarsan
bu sebeple küsülmez mızıkaya .
Ben oysa bir geyik çıkını
ve dervişlerin kopyası bile olsa bunun görüntüsünden dağ sapan gibi tutuyorum tanı ; hiç bitirmiyorum ayrıca
şarkılara has birer nükte değilse kediler sayfaları arasına hançerimi koyduğum o yanılgısı epik
tarzı yakuttan romanı .
Kaçmış vapurlar ve kalkmayan trenler götürüyor ya
kanatların kılavuzluğunda yüzümü hayata namluma kanıp soyunuyor temmuz .
İnanılıyor
kibritim keman endişesi
ve bir kalbi daha düşlüyor katil zambak attığım her adımda ;
kravat bağlarken zenci akşamlardan tamamlamak için hatalarımı
bir dostum daha .
Ey menekşenin son hükmü gök !
Ey lirden üstümüze sıçrayan ince patika !
Kaç kız öpüyorsak ölürken o kadar melek iade ediyoruz
o kadar sıla sana, o kadar rüya .