Hediyelerin Sahipleri
Mustafa Melih Erdoğan
şimdi bu dirliği yeniden yakalamanın vaktidir
ilkin şimşek gibi sonra rüzgâr, kuş gibi, koşucular gibi
neredeyse beklediğin gar kaçıp gidecek yorgunlukla sürüklenen bir uykuyla
o adam tanrısını bir tarlayla takas etmese
o tarla senin ve benim gözlerimle sürülmese
yeniden ve yeniden inanmak, nasıl ve kime
neredeyse o bisiklet tramvayın altından kaçamayacak
ve tramvay terli, içinde boz yolcular
seni neye inandırmak gerekecek
otelin tunç yüksek duvarlarına mı
üstünde yeniden şehirler kurduğum koltuğa mı
kapı aralığından uzun bakışlar, dönüp yeniden
ve bir daha yeniden
ilkin şimşek gibi sonra rüzgâr, kuş gibi, koşucular gibi
sonun o elzem kibriyle
o koltukta senin kaleni açmaza bırakmıştım
oysa her kırılıp dökülene benim de diyeceklerim var
kalen imkânsızın ayrılmaz iki yakasında
anonslar, kahve telveleri, arnavut kaldırımın üstüne dökülen portakal
önünden göğe sarkarak geçtiğim ve hep geçmek istediğim banka
martılar, kargalar, serçeler ve kumru
bana ve ada vapurunun çalkantısına doğru uzanan dakikalar
ilkin şimşek gibi sonra rüzgâr, kuş gibi, koşucular gibi
her şey büyük bir kırmızının içinde kayboldu
terli, tozlu, alaçık
yanlış bir kapıyı çalan herkes
yanılan ve bundan mutlu olan herkes
ayakuçlarıyla çizgilerden sıyrılan herkes
döner kapılardan korkan herkes
her şeyi ölçüsüz kılan o herkes
hiçbir armağanla teskin olmayan herkes
insan sadece daha büyük hayal kırıklıklarına koşar
ve zaman buna memnun bir medyundur
öksürükle başlar
çocuklar terler onların alınları ve hatta parmak uçları
valizler yalnızdır, yollar vakur
bir şeyin değişeceğini umarak bekler hediyelerin sahipleri
hiçbir tene değmeyen ilaçları geri ver, ilaçları geri…
yüzünü eyvandaki vişne ağacına döndüğünde
oranın başka bir tarihi özelliği kalmadı
ne gururla alınan fethin nefesi
ne eteklerini sürüyerek yürüyen azize irene
ya da koca dilli carlos’un söyledikleri
başını öne eğdiğinde dünya sağır
ve her defasında
bana söylemeden yaptıran islamdır
sana söylenerek yaptırılamayan islamdır
birinin imleci olmaktan kaçmıştım
eve dönmek mümkün olabilecek mi derken
gök fağfuri, yer donuk, yolda isnat ve iftira
durulursa anlaşılır yolun artık dönülmez olduğu
her şey yalgun bir kırmızının üstünde yeniden varoldu
terli, suskun, asude
duran ve kendinde durulan herkes
solan ve terbiyeyle soluklanan herkes
on dört kere kutlu bir başlangıcı selamlayan herkes
nasıl olsa övgüler bitecek ve soğuk ışıklar kalacak
yine o herkes
biliyorum
her şey biter
ilkin şimşek gibi
sonra rüzgâr
kuş gibi
koşucular gibi