Mustafa Melih Erdoğan – Bileyicinin Yağmur Altında Sundurmayı Göremeyişi

BİLEYİCİNİN YAĞMUR ALTINDA SUNDURMAYI GÖREMEYİŞİ
Mustafa Melih Erdoğan

(Anka dedi Mevlana, anladım, hayret ettim ve o zarftan bir ayraç yaptım
Büyürken dişimizdeki gedik –biz yediklerimizi fark etmedik
Dedi ve ağzını kapattı Yutağındakalmış.
Bu saflığı görenlere bunu bana, bana bunu çok görmeyin dedi Çokgörmüş
Doğurulmuş, doğmuş, doymuş, sormuş ve sorhanmamış Halbilen Han
Çokgörmüşü de Yutağındakalmış’ı da çok görmedi.)

Buna Aladağ’ın kirazı da şahit
Hakikat görürken kör olmak yitenlere
Duyarken sağır
Yani yitireceksin her şeyi bir bir
İçinde acı kalmayacak, yel durmayacak havsalana üstelik
Yoksa tenhada yaşamak sunağımıza neyi getirir
Susabilmek en büyük ülküsüdür yarımağızların
Göğsüne kan toplamış deliayak kuşları sevindirir

Hırsından çatlayan tohum NeBilem Otunu
Asım işte kendi neslini doğurdu.
Ona şu dünyada bir yer bulabilmek için Ragıyf
Anasının ak tülbentine yapışık ak sakızı çıkardı.
Sonra baba dedi. Her dediğini yapma toprağın
Yarın seni de ister beni de

¬¬(-Şu ıssız toprakların yerin ta dibinde kuyusu
Kaybolabilmek ne mümkün
Ne mümkün aradığını bulabilmek)

Her hesap yanlış ve geri dönmüyor artık Bağdat’tan
Bağdat şimdi…
Yani şimdi Bağdat… Yaşamaklığı kırık
Yani şimdi fezadan bakıldığında
Yani şimdi Şam yarım deklanşörle net
Yani şimdi Bağdat tam kare bulanık.

Bir hayat ki ne bildik ne güldük öfkesinden
Kocaman gözlerim olsun isterdim
Her anı yakalamak ve sürdürmek
Ve bend olmak hızla akan zarif yağmura
Ama ocak gürleyip yanarken ve bilmezken halimizden
Kuşların kanatlarına doğru ölmek ne fayda

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir