Karanlığın Karnına Parantez

Cezbede öldürülmüş bir şeyhin müridiyim ben, kamburumda at otlatır soytarının külahı. Babasının bıyıklarına aldanmıştır evini kucaklayan o dökümsüz hayalet. Bir şenliğin çalgısı gibidir, nefesiyle doldurur apış arasında şişkinliğini. Vardır ve sakalları kanatları kadardır çeyiz sandığında sakladığım kızların. Uzaktan kucaklar sevgilisini, merteğine yaşmakları asılır. Kan tutar baktığımda yaralar beni. Yarısı içilmiş bir heyecan gibi terlidir. Tutar, sade bir kokuyu dolaştırır yorganının içinde. En son kaburga kemiğimle dövüldüğümü hatırlıyorum. Çocukluk en bağımsız saltanatıymış ustalığımın. Bir o kadını ciddiyetle sevdiğimi hatırlıyor kitaplar. Bir sigara yakıyorum karşı kaldırımın bacakları aydınlık. Masada bir memur suratı asılı, donmuş, iç yağından bir leke. İç burkan bir film karesiyle ablasını oyalıyor o anne. Kimyayı kim icat ettiyse, ha babam yedi ceddine. Hakkıdır. İnsanın insana değmesiyle yoğrulan cevher, aynı kandan yaratıldığımızı söylüyor, aynı çamurdan aldığımız gusül bir de. O yumruğu öpmüşlüğümüz de vardır tam doğrulmuşken çukura düşmüşlüğümüz de. Bahtsızlık ne kadar çap işiyse gerçek de o kadar yırtmaçlıdır. Bunu ancak şiir söyler karnına karanlığın. Eli kulağında bir devlet. Hıh…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir