SÖZÜN KALDIĞI YER
İdris Ekinci
Sözü buraya getirmek istiyorum, yaşamanın çelişen ucuna söz otağ kursun
Döküldüğü yer sadece dilin ucuysa, başkaca mekân tutmadıysa, söz kurusun
Taşmak gibi ayartıcı bir derdi olmasın, kesilen bir şey gibi, geldiği yeri, durduğu yeri
Kime nasıl değecekse değdiği yeri ve dahi sarılacak sımsıcak bir yaraya koşar gibi
Sana sığınabilirdim dünya bu denli koyu bir ırmağa doğru yürüyüp gitmeseydi
Onca sözden sonra benim de bir kalkan vari bir şemsiye, gölgesi yüzüme düşmüş saçak
Kalmadı nedense maziyle vuruşacak ince dallı, rüzgârlı bir hayal bile bende
Kalmadı toprağıyla söküp aldığım kır çiçeklerinin odasında uyuduğum serin rayihası
Yaşamakla söz arasında bu ne kadar derin bir yermiş dediğimde bile kendime
Aslında yalan mı şaka mı ya da yırtılan kenarından göz ucuyla yokladığım dünya
Yarım ve kötürüm silkinişleriyle kılcallarıma dayanmadan daha birazcık kadardı
Sözlerim nereye varır, nerede durur, nerede bir hüzn-ü tahattur gibi kursağımda
Sıyrılan, çekilmeyen ama bir ıssızlığın ortasında söz büyüten avuntusuzluk aşkına
Çürüklerinden bir türlü kurtulamamış gülkurusu bulutundan sessiz kumaş
“Örtün beni, örtün” dediğinde köşe bucak sinen kuşkunun soluyan kırpıntıları
Buradan sonrası adımlanamaz kadar soğuk ve tenha ve kuru ve yavaş
Dönseydim kendi dilime tutunacak birkaç kelime derdine düşseydim
Görünebilme umuduyla naralanan bir tümsek üstünde yeniden durabilseydim
Bir acelecilik bırakır gibi topallayan her adımda izlerim de silinseydi
Anlaşılan sözün o serinletmeyen ardında durmadan takılıp düşmeseydim
Belki anlatabilirdim.