Beyaz Kundak Üstüne Karakalem Kantıdır
Yavuz Altınışık
85’in yazıymış
Bir iç sıkıntısı gibi ağırdan
Kurşun dökülüyormuş renklilerin üstüne
Kara kornalarıyla kapatırken perdesini tüm şehir
Mehter sesleri uzuyormuş radyodan gökyüzüne.
Anamın gök yüzüne babamın gövdesine
Çul üstünde oturmuş kenarda kırçıl kardeşlerim
Önlerinde yırtık naylon pulları.
Yaşamak emirdenmiş demirden eldivenleriyle
Eğip büküyormuş yontarak günlerin hayasını
Babamsa fotoğraflarda bir başka cevval
Aslan boğmuşta yuvasına dönmüşlerin teriyle
Kaş çatıp bıyık burmaların arasında mükemmel
Yıkmış omuzlarının üstüne silkeleyerek yüzünü.
Devletin ve tarihin yüklediği ödev gibi koşulsuz
Anamın dudaklarına çekilmiş yorgunluğun uykusu
Yapma çiçek tadıyla büzüşmüş objektifte çocuklar
O sığıntı kuşlar
Bandolar ve çemkiren top sesleri
Ve o büyük şaşılıkla
Değmemiş yok yere yoklanan sakarlığa
Korkunun karanlığından bir zarar.
Sanki kadraj arkasında muhtemel bir hayalet
Gotik bir heykel gibi uzatarak gâvur başını
Öfkeyle ağartmış yaşmağını anamın.
Siyah lekeler kondurulmuş perdenin eteğine
Asker dipçiğinden kep selamına kibirli
Apoletten gölgeler batırılmış oğlanların yüzüne
Saç örgülerinde postal gürültüsü kızların.
Ben ki henüz
Çerçevelere sığmayacak kadar yokmuşum
Diken uçlarına doğmuşum ana rahminde bahtiyar
Uzatıp köhne günlerime muhayyel gemileri
Kaderden bir keder örüyormuşum başım gözüm üstüne.
Beni sırtlan gülüşlerine bakarak aldanmanın
Utancına yürütüyormuş bulaştığım kargaşa
Zifaf odalarında etimi dalgalandıran hayret
Çamuruna değdiriyormuş usanmadan dilimi
Kireç badanalı evlerin tabanında kurutulmuş
Dirseklerimde haz yaralarının şehveti.
Ben o fotoğrafta yokmuşum yorulmuş kan kusmuşum
İndirerek çelik raflarından kudret defterini devletin
Silmişler kayıtlardan ismimi.
*Bu şiir Dergâh Dergisinin 321’inci sayısında yayınlanmıştır. (Fotoğraftakiler; annem, babam, ağabeyim ve ablam.)