İnsan: Nisyan kelimesinden türemiş olduğuna inanılan çok katmanlı profesyonel unutkanlık mekanizması. Unutkanlığıyla malül pıhtılı toprak parçası. İyinin ve kötünün sınırları içinde sürekli bir gerilim cereyanına kapılmış müstehzi zorba. İki yakınlaştırıcı paletle ayakta durabilme maharetini en iyi sergileyebilen homo homoni lupus. Sınıfsal olarak diğer yaratıkların üzerinde bir imtiyaza sahip olmasına rağmen bulduğu her şeyi yememekte ihtimam gösteren ve fakat bulduğu her şeye karşı zapt edilmez bir tapınma eylemine kalkışan canlı türü. Ortaya sermiş olduğu bütün sanatsal, kültürel ve sosyo ekonomik faaliyetlerinin tamamında unutkanlığının sindirilememiş gayreti gizlidir. Teknik hata.
Hafıza: Kendi kendini imha etmeyi becerebilmiş tek aygıt. Bunu bize tarih öğretti.
Akıl: A ve kıl hece seslerinden oluşmuş bağlantı kurabilme yetisinde olan aygıt. Kurduğu bağlantı kılın çekme kuvvetine eş değer bir bağlantıdır. Tekinsiz aygıt. Her an kopabilir.
Kalp: İnkılâbını süreklileştiren aygıt. Devrim fantazması. Kulp kelimesinin tutamaklığından yola çıkarak elde edilmiş olabileceği düşünülüyor. Bu yanıyla sağlam bir bağlantı noktasıdır.
Ruh: İnsanoğlunun varoluşundan beridir cevabı bulunamayan soğutucu muamma buharı.
El: Yabancı olan, dışa doğru hareket kabiliyeti edinmiş uzuv. İnsanın dışarıyla ilişkisini irdeleyen aygıt. Nesnel iletişim bağı. Formel olarak beş parmaklıdır.
Ayak: Yakınlaştırıcı palet. Bunun dışında çeşitli kullanımları da olan büyük fetiş objesi.
Yüz: Karşısında bulunan hemcinsine göre bir karakter pozisyonu alan likit profil. İç sesin dışa doğru açılımını en kestirmeden sağlayabilmiş iletişim şarjörü ya da içerdekinin dışarıya patlatılmış çizgisiz coğrafyası.
Erkek: Erk; her türlü iktidara namzet olma kasıntısıyla kabaran aygıt. Dişinin içbükeyliğine karşın dışbükey bir açılımı çağrıştırır. Vidada diyebiliriz; böylelikle tutan ve birleştiren bir tarafı da açığa çıkmış olur. Etken olmanın yanında yalıtkanlığı da göze çarpar. Fiş – piriz ilişkisi üzerinde kafa yormalı.
Dişi: Diş kelimesiyle aralarındaki ilişkinin boyutları sadece bir ses benzeşmesi değildir. Kendisine diş geçirilebilecek hassasiyeti her zaman üzerinde taşıyan içbükey letafet. Duy da diyebiliriz. Bu noktada feminist yaklaşımın ciddiye alınacak tarafı yoktur. Kadınsılık, dişiliğin dışında bir yerde alınabilecek bir fenomen olarak orada durur.
Fabrika: İnsanoğlunun bütün boşluklarını üretim denilen bozgunculuğun yamasıyla kapamaya çalışan dev aksesuarlı kompleks çerçeve. Ruha giren zehir hafiye. Party time hapishane koğuşu.
İşçi: Büyük kan dolaşımının önemsiz kılcal damarı. Ya da başka bir deyişle küresel kapitalizmin çok sessiz bir şekilde dönen devasa çarkı. Üretim felsefesinin işlerlik bilincini bir türlü bünyesine yediremeyen hımbıl metabolizma. Kent kültürünün çok renkli animasyon karakteri. Ana arter damarların sahibi olan büyük sermayedarların hiyerarşisinde en alt katmanda bulunan proleter protez.
Şair: Şuurla uzaktan yakından alakası olmayan muhayyel mürted. Bakış açısındaki derinliğe başkalarındaki sığlığın yapısına göre karakter kazandıran kurnaz simsar. Sözün büyüsüyle ip bağlayan, şaşırtan, göz kamaştırıp adrenal artıran yapıbozumcu, kuramsal büyük ego. “Sözün köpeği”. Büyücü. Kadın kısmının pek başarı gösteremeyeceği engebeli arazi.
Memur: Tamire ihtiyacı olan cins bir malzeme yorgunluğu. Gıda sarfiyatı had safhada olmasına rağmen iş görürlüğü dürtme, pohpohlama ve çimdikleme gibi bir takım ivme kazandırıcı manevralarla hal yoluna sokulan sürmenaj yaratık. İmar ve inşa ediciliğinden ziyade mamur olma ihtiyacına acilen cevap verilmesi gereken ham çökelek.
Televizyon: Yüzyılın en büyük terör icadı. Deccal. Gerçeğin görüntüsünden yararlanarak değiştirip dönüştürücülük makamını kısa yoldan kapmış, yapay heyecan üretim potansiyeli ile kitlesel ağrılarımızın azalması için geliştirilmiş sosyolojik aspirin. Kolay yutulduğu halde yan etkileri olarak kaşıntı ve hazımsızlık yapar. Bu çarpık işleyiş, büyük simülatör esnafı tarafından popüler kabızlık olarak da yorumlanır. Roma, Bizans, Çin ve Moğol imparatorluk ordularının hiçbir zaman hayal dahi edemeyeceği fetihlerle takdire şayan bir yerden tebessüm eder kamuya.
Kitap: Duvar ve raf ilişkisi en göze batar yanıdır. İnsan zihnini bölmeleştirip tasnife uğratan sempatik haydut. En büyük tehlikesi insanoğlunu kendi potasında eritip stabilize bir yere sokmasıdır. Oraya giren artık homojenliğini kaybederek heterojen bir objeyle öpüşmek zorundadır.
Gazete: Popüler enformasyon bombası. Dağarcık tartaklayıcı olarak kemikleşmiş bir yapıya sahiptir. Uyuşturduğu gibi bağımlılık da yapan kokain partisi. Bilgilenme yolu olarak takip edenleri enformatik zırcahil yapan kâğıt topluluğu. Bir de bunun köşe yazarı vardır ki akla ziyan bir konfor budalasıdır. Anarşinin kent kültüründe kabul görmüş resmi postacısı.
Okul: Politik kurgunun büyük üniforma üretim merkezi. Hapishane mantığının haddeden geçirilerek inceltilmiş naif sivilliği ya da müşterek aklın hazza dönüştürülmüş bitkisel sosyetesi. Sosyal üretim mekanizmasının filitrelendirilmiş şuurlandırma bacası. Kısır döngünün fır döndüğü çorak ülke. En bildik çağrışımı kara tahtadır. Karanlığı çağrıştırır. Minimal gelişim maksimum ahmaklık butonu.
Kardan Adam: Eski pagan kültürünün günümüz dünyasına uyarlanmış komedyan müsveddesi. Kara gözlü kış ikonu olarak da anılabilir. Havuç ve süpürge desteğiyle işlerlik kazandırılmış mazbut heykel. Son zamanlarda sakal ve türban takılarak hayat hikâyesi politikleştirilmiş saftirik şaklaban.
Ayna: İnsan gerçeğinin yalana yansıyan gölgesi. Siyah ve beyazın ortasında ışık ile karanlığın kardeş kılındığı aydınlık. Görenle görülen arasındaki yanılsamalı hükümdar. Bakışa kurgulu, minimal çıplaklığın örtülü erotizmi. Gösterdiği nesnenin gerçekliğinden asla emin olamadığımız reddedilemez büyük gösterge bilimi. Neyi gösteriyorsa ona inanmak zorunda kalıyoruz. İnsan elinin keşfettiği en tumturaklı yalan. Yalnızlığın ışığa bandırılmış kopyalama merkezi.
Bisiklet: Bir at olmadığı kesin. İnsan muhayyilesinin iki tekerlekli geometrisi. Mekanik bir organizma olmasaydı insansı birçok özelliği olabileceğine ikna edebilirdi bizi. Rüzgâr ferahlığında bir hafiflik taşıyor genetiğinde. Çokluk içinde bir başına olmanın getirdiği gülümse de denebilir. Çark ve zincir. Pedal cansızlığının insan ayağıyla bütünleşen yarı canlı protein öğütücüsü. Yola ihtiyacı olan bir darlığı var. Atların bacaklarındaki kusursuzluk ile insana ait olan enerjinin sınırlılığı arasında üzerinde olanı kendine ait kılmayan dışarlıklı yabancı. Motorlu taşıtların atası, ilkelliği ile modern çağa kadar uzanabilmiş vazgeçilmez melodram.
Bıyık: Erkek suratına kondurulan kıstırılmış politik jargon. Sakaldaki haşmetli söylemin yerine çocuksuluğa yakın komik de bir tınısı var. Bı-yık. Bıngıldak, bıdık, bıcırık gibi yeterince büyümemişliğe, kemalini bulamamışlığa yakın bir çağrışıma oturtuyor kendini. Komedyen koltuğunda sergilenen kas gösterisi. Sakalın çok görüldüğü yerde yüzde bırakılan karanlık imge artığı. Dudakla söz arasındaki perdeleyici mahrem. Ağzın sır tutan ağırlığı.