Eksik Yüz Tirendleri İçin Karşılama

Çılgınız ya, artık ne gerek var delirmeye?

Başımızı yalaklara daldıralım ki, genişleyiversin biraz daha karnımız.

Ne var, yeri geldiğinde yarık gibi yaşamayı da bilmeli insan!

Çılgınlığına hız vermekten kendini biran olsun alıkoyma zahmetini göze alamayan bir topluluğun üyesiyiz artık, merhaba!

Suya sabuna dokunmamış bir hayatın riske atılamayan komedisi içinde, kokuşmuş mecralarda yüzünü kaybeden, muhitimin ehli takva  insanları, merhaba!

Merhaba,  kendi karnına doğru çekilerek yozlaşanların güzeli! Modern hayatın travmatik öyküleriyle yozluğuna gusül abdesti aldıranların şen şakrak milyonerleri, cinleri, cimrileri,  merhaba!

Merhaba lobiciler. İçbükeyler. Hobi keyfiyle puzzle oynayan çocukların babası.

Merhaba eşarbını Wakkodan, haşemasını bilmem neyin mağazasından tenzilatlı aldıran kızların ananesi. Mutluluk biraz da tüketimdir. Belki de diştir, dudaktır, bitişiktir.

Sinli, kaflı büyüyen otellerin müdavimi bey babalar, saçı tarak tutmaz muhteremli hacılar, sinekkaydı tıraşlarıyla göz kamaştıran beylerin efendisi merhaba!

Murdar kurnalara ağızlarını dayayarak semirenler. Sizler..! eEvet evet, ön sıraların protokol meczupları.. Bakarak gökyüzüne durup biraz düşünelim. Kravatla yatmanın heyecanını biraz olsun üzerinizden atabilir misiniz? Ya da sakalınızı konjonktüre uygun fotoğraflarken alacağınız ödeneğin örtüsünü kadrajdan biraz olsun uzaklaştırmaya ne dersiniz? Ey hiç değişmeyen kadroların vazgeçilmez kodamanı dayılar. Üşüdüyseniz, kefenimizi yakıverelim icabında. Mutluluk yağ bağlamış göbektir, hakkınızdır sonuçta.

Merhaba, Şanzelize caddesinde kahvaltı yapma hayaliyle ömür törpüleyen tümsekler, göbekli ideologlar, süzekler.

Sömestr? Ooh, evet o sömestr! Elbette ki bütün bu asortik kelimler sizin o naif burmalı dudaklarınıza yakışacaktır. Yapışıp kalacaktır ve oval bir baca dumanı gibi çıkacaktır genzinizden kelimeler.

Merhaba, parıltılı gömlekleriyle ekran ağartan götürü feylesoflar, amuda kalkmış objelerin parlatılmış fallikleri. Yün içlik giyicileri, kaşarlı dedikodulara fıkra kurmakla nam almış bürokratların yancıları, derekesi ölçülemez kuyuların hortlakları, merhaba! Pörsüyen sadece biz değiliz, çene kemikleriniz de zarara uğruyor, çiğnediğiniz harfler gibi bu savaşta hunharca.

Merhaba çıbanlar, cıvatalar, maymuncuklar! Dubaracı muhasipler, katılım bankacıları, finansörler, sektörel kaypaklığın koftileri merhaba!

Merhaba kümbetçiler, her şeyin kenarından hesabına pay koparan tilkiler, kefen bezine cep diktiren bonkörler ya da fikir mezarlığında huzuruna dulda arayan acemi nebbaş çırakları.

Merhaba döviz budalası muhterisler, ihaleci yedekler, kaçak göçek mevzuatlarla iş çevirip köşe dönen müteahhitler. Bütün çıt kırıldım kibar beyefendiler, çarşı pazar eşrafımızın değirmi sakalları hürmetine pür-î pak meseller icat eden beyzâdeler. Yazı yazlığında, kışı kışlığında karşılayarak, kimsenin tavuğuna kış demeden, kara kışı kışkışlayarak seyri sülûkunu tamamlama makamına erenler! Şeyhler, müritler, dürdaneler. Rahat mısınız? Orası öyle iyi mi? Isıtmalı koltuklarımızda gerinerek daha da sürdürebiliriz bu mahrem macerayı. Hakkıdır elbet, ırkı izmihlalden korunmuşların hakka tapma biricikliği.

Merhaba eğitim seminercileri, özel kolej manyakları, sulu zırtlak şımarık çocuklarının ağzına ekmek arası döner olmuş yamuk kahkahalı ebeveynler.

Merhaba salon adamları, müzmin muhalifler, papyonlar, smokinler. Konfor düşkünü anarşistler, briyantinli saçlarıyla alternatifi güdük yeşilbaşlı artistler. Solculuğu, bakire baldırında sarılmış puro tüttürmekten müteşekkil şekilciler. Pos bıyıklı pıtırcıklar, kabasakal karikatürleri merhaba!

Sefiller, selefiler, kasaba alimi marjinal mealciler. Ütülü entariler, sırtı façalı dekolteler, koyu kahve fondötenler, yırtmaçlar, yırtılmışlar. Dondurmanız eridiyse espressonuzu çağırtalım hemen. Sakın sekteye uğramasın o salkım saçak düşleriniz. Bu dutluğa daha çok lazımsınız.

Merhaba pabucu dama atılan gelinlerin evleri, sanat sevicileri, tavanda geyik besleyiciler.

Merhaba sekreteri ve bilmem neyinin nesiyle restoranda fingirdeyen patronların berberi.

Merhaba Kızılcahamamlarda kahvaltı eden günü birlik sümbüllerin gülüşleri. Abant kenarında flört eden kızların kıkırdayan porselenden dişleri. Altınova sahilleri, boş işler keyifleri. “Bu müdür dübür müdür” diye diye tekerlenen fiyaskonun müdürleri. Hepinize, hepinizin bütün o kaba kütüklerinize sonsuz ve derinden, baş eğip şapka çıkararak merhaba!

Ey biz, hepimiz! Ey hiçbir analizin çetelesine ismi sığdırılamayan coğrafyamın yüzleri!

Ey komplike ilişkilerin bir türlü içinden çıkılamayan lanetli gidiş gelişleri. Oylum oylum oyulmuş kavramların etrafında şakıyarak soluyoruz kendimizi. Bık bık vaizlerin nasihatlerinden yorulduk. Marş söyledik,  ihya okuduk, İmam Rabbaniler, Mevlanalar, ilahilerle toparlayıp ördüğümüz bu kozalak bizi ısıtıp ışıtmaya yetiyordu.

Dil döndü, söz çatallaştı, parçalandı kozalak. Bize dünyanın dudaklarıyla dudaklarımızı birleştirme hevesini üfürdüler bir yerden. Pejmürde söylevlerin aldanışıyla uyanıyoruz sabaha. Her bayat nutkun paralelinde hırıldıyor boğazımızda koftiden kelimeler. Kim kuruldu soframıza, nasıl kirlettiler ekmeğimize inen bereketin rahmini?

Alçalıyoruz, bu kesif irtifada evlerimizin hiçbir farkı kalmıyor ötekilerden. İrfan ki, gündelik bir dil oyunu tadında dolanıyor ağzımızda telaşlı. Baş dönüyor, hızı çoğalınca dünyanın. Kırılıyor sadrımızda kurduğumuz saltanatın gür budak erkekliği. Bu kaygan, bu her şeyi kayda alınan kaskatı zeminde keyfe keder kahkaha! Patla! Hafızada kuruntu, yüzde buruşan yaşlılık, patla! Bir tutam avuçlanmış sakalımız ve kirli bıyıklarımızdan arta kalan korkunçluğun silueti, patla! Kırıldıysan başa dönelim.. İster misin başlamanın başlangıcına dönelim vanilya.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir