Burada oturanlar, siz ve ben. Birçok yönümüzle moderniz. Modern tramvaylara biniyoruz, modern yollarda yürüyoruz, modern kitaplar okuyoruz. Modern bir havayı teneffüs ediyoruz. Ve hepimiz bundan nasiplendik. Modern kültürü pop kültürü, değil mi bunları teneffüs ediyoruz. Yani. Ama bence, bu bizim modern yanımız. Bir de içimizde premodern bir şey var, premodern bir şey. İki yüz yıldır modernleşiyoruz. Bu içimizdeki premodern modern öncesi en az bin yıllık. Mesela Türk devlet geleneğini ve Türkçeyi düşündüğümüz zaman binlerce yıllık yani. Biz kimiz? Bu iki yüz yıllık modernitenin bize armağan ettiği kimlik miyiz? Yoksa bizim biz olmaklığımız tam da içimizdeki premodern olan mıdır? İşte bu premodernliği keşfettiğimiz zaman kendimiz olabiliyoruz. Cemil Meriç beni Batı dünyasına açmıştır. Batı dünyasına. İnsan bana göre farklı olanı tanıdığı zaman kendisini anlayabilir. Cemil Meriç de Paris’e gider, Batı’nın büyük kentlerine, büyük entelektüellerine gider, Çin’e gider, Hindistan’a gider, Fakat oraları tam da içimizdeki premoderni keşfetmek için ziyaret eder. Bu Novalis’in ünlü sözünde söylediği gibidir; “Bütün dönüşler yuvayadır” . Paris’e gidebilirsiniz, Londra’ya gidebilirsiniz, Berlin’e gidebilirsiniz ama bütün dönüşler yuvayadır. Bütün dönüşler içimizdeki premodernedir. Biz içimizdeki premoderniz.