Yazı İle Üflenen Büyü

Yazı ile büyü arasındaki irtibatın sağlamlığı dolayısıyla, insanın ne okuduğuna dikkat etmesi gerekir. Çünkü harf aynı zamanda tahrif edendir. Eski İngilizcedeki “grimoire” kelimesinin karşılığı büyü kitabı olup gramer ile aynı kökten gelir. Grammar; yani dilbilgisi!

Yazı, bir yanıyla kaderdir. Yazgı dediğimiz şeyle Kader’i işaret etmiş olmamız bu yüzden tesadüf değildir. Yazının tayin edici gücünden olsa gerek böyle bir isimlendirme vermişiz biz Türkler Kader’e.

Bir büyüleme tekniği olarak muska da yazılan bir şeydir. Yazılı olanın beden üzerinde taşınması ile kötü olandan korunma arasında sarsılmaz bir inanç vardır. O yüzdendir ki; eskilerin buldukları her yazılı kâğıdı bir şekilde ayakaltından kaldırmalarındaki zarafette yazının gücüne olan inancın tezahürü saklıydı. Yazılı olana yüklenen bu kutsiliğin kökeninde vahiy geleneğinin de önemli bir payı olduğunu beri tutmamak gerekir.

Modern dünyada insanlar bu tür etkilerin gücünden bihaber bırakıldıkları için kontrol altında tutulmaları da yine bu etkiler eliyle sağlanır. Yazı ve görselin büyüsü altında tutulan devasa bir kitledir modern insan. Bu devasa kitlenin kontrolünü elinde tutanlar yazıyla elde edemedikleri etkiyi görselliğin büyüsü ile sürdürürler. Bu nedenle basın yayın organları sadece bir kitle iletişim aracı masumiyeti taşımazlar. Basın yayın nitelemesiyle adlandırılan bu aygıtlar hem yazılı hem de görsel olanın işlerliğiyle kontrol mekanizmasının vazgeçilmez bir manipülasyon araçları olarak her iktidarın elinde tuttuğu sihirbaz ipleri gibidir. Modern insan bu ipleri oynatan güçlerin etkisiyle duygu durumunu belirlemek zorunda bırakılmıştır.

Diğer yandan İngilizcede, birbiri ardına kurulan ve anlamlı bir bütünlüğe sahip olan cümle birlikteliğine text denir. Tekstil ile text arasındaki anlam benzeşimini de tam olarak burada aramak gerekir. Tekstil; iplikler vasıtasıyla, yani birbiri ile ilintili ağlar vasıtasıyla örülen ve bir bütünlüğe kavuşturulan dokunmuş kumaşı ifade eder. Tekstil, bir anlamıyla ağlar vasıtasıyla elde edilen bir dokunun başkası üzerine geçirilmesidir. Metin dediğimiz text de böyledir. Peşi sıra oluşturulan cümleler vasıtasıyla oluşturulan anlamın okuyucunun zihnine bir ağ vasıtasıyla sarıp sarmalanması anlamına gelir. Bu anlamıyla okunulan şey zihne geçirilen yeni bir elbiseyi çağrıştırır. Okuyan aynı zamanda okunmuş da olur.

Gazete, üretilmiş yeni bir anlamı text üzerinden zihinlere “giydirirken” televizyon bunu görselliğin büyüsü ile yapmaya çalışır.  Özellikle son zamanlarda hemen her haber sunucusunun davranışlarındaki benzerliğe dikkatle bakmak gerekir. Haber sunucularının adeta büyü yapar gibi sağdan sola zıplayıp duran benzer hareketleri televizyon haberciliğinin doğasından kaynaklanan bir zorunluluğa işaret etmez.  Aksine bu, bile isteye kurgulanan bir etkileşim biçimine karşılık gelir. Habercinin el kol hareketleri kontrollü bir abartı taşır. Habercinin ilettiği söz, sadece ağızından çıkmaz; o bedeninin kıvraklığıyla da bu çıkıntıya iştirak etmek ister. Çünkü kurgulanan bu hareketlilik, ilkel toplumlarda görülen Şaman ayinlerindeki benzer davranış teknikleri gibi izleyicinin zihnen büyülenmesine yönelik bir sunumu hedefler. Böylece ekrana kilitlenen göz, tıpkı Şamanın yaptığı büyü gibi manipüle edilenin şamatasına katılmış olur.

Bu durum sinema dünyasında da aynıyla sürdürür gerçekliğini. Özellikle Hollywood sineması gibi reklamcılar da aynı yöntemi izleyerek ekrana kilitlenen gözün büyülenmesini ister. Böylece izleyiciyi kitlenin ekrana kilitlenip kalması için her sahnenin 2.14 saniyede bir değiştirilmesi gereğini duyar. Görüntü, büyüleyici bir ağ gibi sürekli zıplatılarak zihnin sabitliği yerinden edilir. Burada zıplatılan sadece görüntünün akışı değildir. İzleyenin zihninde de bu zıplamanın bir karşılığı oluşturulur. Bu ise modern iletişimde etkili bir büyüleme biçimidir.

Büyü ile etkilenen, kendinde bilkuvve var olan etkin olma halini de kaybeder. Bu ise ümmilik dediğimiz zırhın insan bedeninden çıkartılması anlamına gelir. Bu yüzdendir ki Hazreti Peygamber, bizzat Allah’ın iradesi ile ömrü boyunca ümmi olarak kalmıştır. Ümmilik; umumi kanaattte “okuma yazma bilmeme” gibi olumsuz bir manayı çağrıştırıyor olsa da, daha derinde “öz annesinden başka hiçbir kaynaktan beslenmemek” anlamıyla bir müsbetlik içerir. O yüzdendir ki, diğer peygamberler gibi Hazreti Peygamberin de tek beslenme kaynağı Cenabı Hak’tan başkası olmamıştır. Peygamberlik de özünde zaten bunu gerektirir. Zira peygamberler, kendilerine gelen vahyi, hiçbir dış etkinin büyüsünde kalmayarak tebliğ etmekle memurdurlar. Tüm bunlar dolayısıyla; yazı bir büyüdür. Yazıyı öğrenen, zihinsel donanımını okuma-yazma üzerinden tamamlayan büyüye maruz kaldığından, ümmiliğini de kaybeder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir