O’nun, için büyük gelecek tasarımcısı deme hakkına sahip olmadığımız kim iddia edebilir ki? Okuduğu bölüm ince ruhlu edasına bakılınca, kendinden bir yanlışlığa sahip olduğu izlenimi veriyor. Fakat mantıkçılıkta ulaştığı o son noktadan etrafa el sallaması, aldığı diplomanın isabetliliğindeki hükmümüze yeni bir çekiç darbesi daha indiriyor. Kibarlığında feyzolaşmaya bulaşmamış bir şehirlilik havası var. Zaten oldum olası taşraya karşı bir yabancılık içindedir. Taşra denilen yer ona göre İstanbul sınırının bittiği yerdir hatta biraz daha zorlarsak Beyoğlu’nun dışı diyecektir. Bulunduğu bir ortamda tetikte durmasını bildikçe etrafı kontrol edenin de o olduğu kanaati yayılıyor bütün yüzlerde. Kontrollü olmanın abartılmış rahatsızlığı da bünyesine verilen en esaslı bir ceza olsa gerek. Hüznün hiçbir kuşunu yüzünde uçurtmaya niyeti yok. Karakteristik olduğu kadar durağan da bir yüz. Yan cepheden Kafkasları çağrıştırıyor, doğrudan bakınca Himalaya. Yer yer ciddiyete bulaşmaya yeltense de içindeki muzip coşkunun anaçlığı buna pek müsaade etmiyor. Olgular ve durumlar karşısında akla sığmayacak kadar soğuk ve samimi bir cüreti var. Fakat kelime oyunlarına başvurarak karşısındakini nakavt etme hazzını bir koro şefi gibi elinde bir ustalık belgesi olarak bulunduruyor. Hastalık hususunda hastalık hastası bir titizliğin cephelerini sürekli genişletiyor. Kendi çevresi içinde hastaneye en çok giden o. Ayrıca saniye saniye, dakika dakika planlar, projeler üreten bir mühendis hızlılığı. Az-uz sayılmayacak, işi hiç de akışına bırakmayacak cinsten diklemesine giden bir hesap uzmanlığı. Kontrollü bir geçmişin kontrollü doğan bir geleceğini üretir gibidir. Fakat bu kontrollü hesapçılık etrafındakilerin aymazlığı ve aksaklığı nedeniyle çoğu zaman düşük yapar. Ya da prematüre bir doğum sonrasında can verir. İşte o zaman havada kime denk geleceği belli olmayan bir küfrü dolaştırır parmağında. Muhatabı belirsiz, tüyü yolunmuş bir küfürdür bu, kimseyi incitmez. Boyunun uzunluğunu hatırı sayılır bir avantaj olarak kullansa da ciddi bir denge sorunu da yaşamıyor değildir. Sağa sola çarpan, düştü düşecek olan bir dezavantajlar çeşnisi. Düşüverir gibi olur da hiç düşmez. Sadece havada muhatabı belirsiz bir küfür.
En belirgin özelliği sanat ve siyaset konularında olduğu kadar yeme içme mevzularında da bir gusto olmasıdır. Damak tadındaki seçicilik onu benzerleri arasında zirvenin olgunluğuna koşturuyor. Taşıdığı ambiansa yetişmek kişiyi sürekli idmanda olmaya zorluyor. Şimdilik deplasmanda sayılır. Evine ne zaman döneceğini kendisi de bilmiyor. Sahi bir evi var mıydı? Kararsız kantar. Oturuşundaki beyefendiliğe azıcık bilgelik katarsa olabilecekler tamamen hesabımızın dışında kalacağı kesin. Seçici, mizah sever ve kısa yol tuşlarına benzer bir pratiklik. Bu sıra dışı konsensüsün arasında en ilginç üçlemeleri bir araya getirme kabiliyetine sahip. Ayrıca her zaman bir taraflarında her duruma hâkim bir gözlem kulesinden baktığının varlığı sezinleniyor. Yaptığı işlerin çoğunda bir yarımlık tat bıraksa da bütüncül bir bir tablo sergileme becerisini doğuştan edinilmiş bir hak gibi etrafa savuruyor. Mücahit olarak yetiştirildi ama o reklamcı olmaya çalışıyor.
Son derece güvenilir bir zekâ. Fırsatı yakalamış olmasına rağmen işi fırsatçılığa dökmeyecek kadar da aydınlık. Fakat zekâsı karşısında duyduğu o derin saygı diğer özelliklerini fazlasıyla çelimsiz kılıyor. Kültürlü olmakla mantar olmayı rafine edilmiş bir duyarlıkla incelten ayırt edici bir kanaat. Yanına varırsanız hoşgörünün ılık sularına da ayak basmışsınız demektir. Yüzüne belli belirsiz yansıyan o demokrat soğukluğu algınızda çabucak değişebilecek oynamalar yapabilir. Demokrat soğukluğuna karşı içten içe tüten bir ocak taşıyor içinde. Çocukluğunu hep merak ederim bu adamın. O çocuklukta nasıl bir eküriye sahipti? O eküri içinde kendini konumlandırdığı yer bugünküne benzer bir yer miydi acaba? Bir insanın kabiliyetindeki ölçü biraz da babasıyla olan ilişkisine göre biçimleniyor. Babanın çocuk üzerindeki etkisi; konuşma biçimi, sevgi alış-verişi ve beraberinde her şey çocuğun yüzüne zoraki bir biçimlenme getirir. Dolayısıyla onun bu yumuşak karınlı oluşunun ve her gelen darbeyi bu yumuşaklıkla bertaraf edebilmesinin babasıyla olan ilişkisinden kaynaklanan tarafı var mıdır bilemiyorum? Tek oğul, tek seçenek. Devlet gibi bir unvana sahip. Biricikliği biraz da buradan geliyor. Ortanca oğul olmanın hiç bir müşkülatıyla yüz yüze gelmemiş. O yüzden suratında çocukluğundan kalma bir tebessüm ilavesi bulunuyor. Ama bir ilave olarak! Atamıyor bu ilaveyi. Bazen her şeye rağmen, içten içe sert olmanın o sarsıcı bencilliğini arzu eder bir hava katıyor davranışlarına. Olmuyor, yumuşaklık bir alın yazısı gibi davranışlarına kazınmış. Tepesinde her zaman babasının tahta kılıcının sallanması onu sıkı bir kovboy olmaya hazırlıyor. Tahta kılıç daima sallanıyor, kesmiyor fakat acıtıyor.
İradenin tetikte duran hali. Tereddütsüz, kesif bir nişancı. Karşısındakinin zafiyetini çok kısa bir anda su yüzüne çıkarabilme sarraflığına sahip olmasına rağmen bunu bir çıkarcılığa dönüştürmüyor. İlk gençlik yıllarını orta yaş sendromuyla geçirdi. Doğar doğmaz ergen olanlar listesinin ilk sırasında ismi geçiyor. Gençliği hâlâ bir ihtiyarlık havasında. Yüz hatlarındaki dönüşsüz kavislere bakınca yaşlılığını bir saltanat halinde süreceğe benziyor. Gençliğini bilge ihtiyarlar arasında dolaştırmakla sertleştirdi, yaşlılığını çocuklar arasında koşturarak şenlendirecek. Soğuk ve solgun odalara asılı efendiliğin natürmort tablosu. Sıkı ve gizli bir direnişçi. Yenilikçi taraflarını ihtiyar bilgelerin basınçlı diliyle hep törpülemek zorunda kalmış. Kendi yatağını değiştirmek için sarf ettiği çaba o yatağı iyice hal yoluna koymuş gibidir. Ne kadar zorlarsa o kadar yatağının derin ve sabitliğine saplanıyor.
Kolay kolay darılmıyor, bunu biraz da darılacak bir manzarayla karşılaşmamak için gösterdiği çabada aramak gerek. Yüzüne tüküreceği adama hiç bakmıyor baktığına da hiç tükürmüyor. Lümpenler arasında sıradanlığı kolayca keşfedecek kadar halk adamı, seçkinler arasında ise işi en tepeye taşıyacak denli bir seçkinliği kucaklıyor. Yerinin adamı değil. Fakat yersiz de değil. Tarafını makul bir mantık örgüsüne dayanarak belirliyor; fıkhın gri çehresi. Renginin sizinle aynı tonlarda olması sizinle aynı kanaati taşıdığı anlamına gelmiyor. Sıkı bir dost ve dostluklarına kolay kolay gölge düşürmüyor. Siz onu unutmadığınız sürece o da sizi unutmayacaktır. Heyecan denilen o zafiyet riskini ömrünün sonuna kadar kendinden uzak tutacağa benziyor. Bir meleğin yürüdüğünü ya da bir çocuğun kanatlanıp göğe uçtuğunu görse dahi pek heyecan göstermez. Panikliğin en sakin hali bütün uzuvlarına yeni bir uzuv olarak eklenmiştir. Ondaki ataklık sinik bir paniklikte gizliyor kendini. Maceralı bir hayatı tercih edeceğe de benzemiyor fakat maceralı hayatların hepsini yakından takip ediyor. Paltosunun bir cebinde felsefenin kuramsal notlarını biriktirirken diğer cebinde magazin kupürleri saklıyor. Müzikte bir karşılığı var mı bilemiyorum. Klasik müzik desem tanımı eksik bir tadı bırakacak üzerinde. Fakat matematikteki karşılığını kesinkes biliyorum: pi. The Godfather filminde Marlon Brando’un gençliğini oynayan Robert De Niro’nun daha toy haldeki Don Vito’su. İtalyan kökenli Arnavut da denebilir.
Yaşlılığı acaba nasıl olacak? Yüzünün bir kenarında, dudaklarının bittiği o derin boşlukta sıkıca sakladığı sihamı kazasını ömrünün sonuna kadar taşıyabilecek mi? Mizahı, ironisi, bakışlarından süzülen tedirginliği ileride nasıl bir renkliliğe bürünecek? Belki de solacak tüm bunlar, dervişlik yoluna girmeyeceğini de iddia edemeyiz. Bir şey tersiyle de kendini var kılabilir elbet. Cenazede şarkı söyleyecek kadar sıra dışı, düğünde halaydan kaçacak kadar da utangaç. Tersliğin bütün açılarına düzden getirilmiş bir tanımlama bilgisi. Pratiklik denilen şeyin hayat dediğimiz kargaşaya diklemesine girişi. Sonuç olarak bütün memleketleri gezecek ama o tanımsız yabancılık hissi hiç peşini bırakmayacak. Bütün evlerde bir sahiplik havasıyla oturmasına rağmen hiçbirinin tapusunu üzerine almayacak. Eşyanın bilgisini kendinden uzaklaştırarak elde eden o aşırı cömertliği yersiz yurtsuz kalma olasılığını da şimdilik paralelinde götürüyor. Cebindeki parasından daha fazla cömerttir. Ömrünün son birkaç yılını gündüzleri kâbuslar görerek geçiriyor geceleri ise ekran başında jimnastik hareketler eşliğinde hayal hanesine brifingler veriyor… Naifliğini hiç unutmayacağız, zekâsını da.