Kutsal Uykusuzluk
Harun Yakarer
Devletin koyduğu yasak, elma değil yenmez
Devletin cenneti yok çünkü kovacak
Kâğıtlar, vergiler, sigorta ve para
Koruyup kolluyor sağ olsun boğazımdan sıksa da koca bir el
Memnundum oysa Tûbâ ağacının altında
Unutmak çok kolay, kuru bir başağın boynuna vurulan tırpanı
Buğday yaşken un ufak olmuyor, diyedir ziyan
Yaralar da bazen yanınca geçer, yarama tapmıyorum
Persler öpüyordu her akşam ateşi bilirsiniz
Yandıkça daha çok yanan yağla yakacaktı işte dünyayı peter
Tapıyor yanık yağa huşu içinde şu an yeni zerdüştler
Unutkanlığım uzadı ve ceylanların bakışları dahi öldü
Mezarda toprağa saplanan bir yapay çiçek gibi duruyor yaşadığım
Serviler süzülüyorken hayır diyen parmak gibi, uyarıldım
Yapraklar rüzgârda suya özenip sesleniyor içimize
Utandım kendimden, toprak çimento karışımı bir acı
Şirin’i kimse vermez artık suyu getirse Ferhat dağdan
Bir iç çektim ve dedim: ey aziz su, ab-ı hayat sensin
Gelmesen ben gelecektim, gelmesen ne güzel
Ey kutsal uykusuzluk, yolun ortasından yürümek
Dağı tırmanmanın kestirme yolu bu
Zayıfım çünkü doğmuş bulundum, söylemeye varmıyor dilim
Üzülmedim diyemem dünyaya geldiğime, öleceğim bir umut