“Samimiyet namına bir şeyler öğrenmişsem annem sayesindedir.” diyor Mustafa Çiftci… Dönüp o samimi hikayelerine bakıyoruz..Adem’in Kekliği ve Chopin’i, Bozkırda Altmışaltı’yı ve Ah Mercimeğim ‘i bir solukta okuyoruz. Kaybeden âşıklar, iflas eden esnaflar, fakirliğin güldürmediği babalar, kambur teyzeler, kurnaz köylüler, feleğin çemberinden geçmiş çıraklar, hain kalfalar, ustalar, iş bilmez köylüler, başa gelen belalar, pazar tezgâhları ve Ankara-Yozgat arasının mecburi yolcuları… Gürül gürül bir Anadolu ağıtını dinler gibi dinliyoruz Mustafa Çiftci’nin hikâyelerini… Ve dayanamayıp o hikâyelerin sahibi ile röportaj yapmak için Yozgat’a gidiyoruz. Yazı hayatına ne zaman başladığını, İlk hikâyesini nerede yayınlandığını, Günümüz hikâyeciliğinde genç hikayecilerin yönelimlerini nasıl bulduğunu, Hikâyelerini bu denli sarsıcı yapan etkenin ne olduğunu merak edip soruyoruz…. Biz soruyoruz Mustafa Çiftci cevaplıyor… Biz üzerimize düşeni yapıp kendi mecalimizle ancak bu kadar yapabiliyoruz… Bu güzel söyleşiyi beğenip, yorum yapıp, paylaşarak ilgilisine ulaştırmanızı da siz değerli takipçilerimizden rica ediyoruz. Yorum ve paylaşımlarınızla çalışmalarımıza destek olmanızı bekleriz. Bir sonraki söyleşinin kiminle olacağı konusunda tavsiyelerinizi yoruma yazarak bir sonraki yolculuğumuzun rotasını belirlemenizi bekliyoruz.